Ayasofya Müzesi | Nerede, Tarihi, Ziyaret ve Giriş Ücreti
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya hakkında merak edilen her şey bu yazımızda. Ayasofya Müzesi, Tarihi, mimari yapısı, içiresindeki yapılar, süslemeleri, nerede? ve nasıl gidilir? gibi tüm merak edilenleri yazımızın içerisinde.
Ayasofya Müzesi Tarihi
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. Mimari Yapısı, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer teşkil eden Ayasofya İlk yapıldığında Büyük Kilise (Megale Ekklesia) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Kutsal Bilgelik anlamına gelen “Ayasofya” olarak tanımlanmıştır.
1.Yapı
Üç kez inşa edildiğinden yukarıda bahsetmiştik. Bunlardan ilki 337-361 arasında görev yapan İmparator Konstantios tarafından 360 yılında yapılmıştır. Bu Kilise 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmıştır. İlk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla birlikte, müze deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu düşünülmektedir.
2.Yapı
İkinci Kilise, 408-450 tarihleri arasında İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Kilise, İmparator Justinianos’un saltanatının 5. yılında, aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin İmparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmıştır.
3.Yapı
Günümüz Ayasofya’sı 527-565 yılları arasında görev yapan İmparator Justinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır.
1.Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından 1204- 1261 yılları arasında işgal edilmiş, bu dönemde gerek kent, gerekse Ayasofya yağmalanmıştır. 1261 yılında Doğu Roma kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya’nın oldukça harap durumda olduğu bilinmektedir.
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya hem Doğu Roma hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise aynı zamanda yapıda destekleyici payanda işlevi görmektedir.
Arada küçük ve büyük çapta çok sayıda bakım, onarım ve tadilat geçirdikten sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur.
Mimari Yapısı
İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli olması için, maiyetindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması için toplatılmasını emretmiştir. Kilisede kullanılan sütun ve mermerler; Aspendos, Ephesos, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir kalıntılarından getirilmiştir. Yapıdaki beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan, pembe mermerler Afyon’dan ve sarı mermerler Kuzey Afrika’dan getirilerek Ayasofya’da kullanılmıştır. Ayrıca, yapıda Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanıldığı bilinmektedir.
İstanbul’un Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya hem Doğu Roma hem de Osmanlı döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır.
Kilisenin kuzeyine, Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde bir medrese yaptırılmıştır. Bu medrese 1869-1870 yılları arasında Sultan Abdülaziz Döneminde yaptırılan yeniden düzenlenme çalışmaları sırasında yıktırılmış olup 1873- 1874 yılları arasında yeniden yaptırılmıştır. Yıkılmış olan Medresenin kalıntıları ise 1982 yılında yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir. Sultan Abdülmecid Dönemi’nde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7.5 metre çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına yerleştirilmiştir. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar İslam âleminin en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Aynı hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini yazmıştır.
Mimari Yapıları
Mihrap
Geleneksel cami mimarisinin başında gelen ve özel bir bölüm teşkil eden mihrap, cami, mescid ve namazgâhlarda yön olarak kıbleye bakan ve namaz esnasında imamın, cemaati arkasına alacak şekilde önünde durduğu girintili, çevresine göre yüksekçe bir bölümdür. Ayasofya Müzesi içerisinde ana mekanın güneydoğusunda yer alan mihrap kısmında, dönem dönem Osmanlı Sultanları tarafından onarım ve eklemeler yapılmıştır.
Minber
Minber, camilerde cuma günleri, hatiplerin üzerine çıkarak hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsüdür. Ayasofya’da mihrabın sağında yer alan minber, Sultan III. Murad Döneminde yapılmıştır. Osmanlı dönemi 16. yüzyıl mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir.
Hünkâr Mahfili
Hünkâr Mahfili, padişahların Cuma ve Bayram namazlarını, ayrıca Kandil gecelerinde yatsı namazlarını bulundukları şehrin Selâtin Camilerinde kılmaları nedeniyle, Osmanlı mimarisinde “Hünkâr Mahfili” ya da “Mahfil-i Hümayun” olarak adlandırılan, Padişahların ibadeti için oluşturulmuş, özel mekanlardır.
Müezzin Mahfili
Müezzin Mahfili, müezzinin namaz ve diğer ibadetler sırasında üst kısma çıkarak dua okuduğu ve kıble ekseniyle aynı hizadaki bölümdür. Ayasofya’da, III. Murad Dönemi’nde ana mekanın doğusuna büyük Müezzin Mahfili yapılmış, mekanın çok büyük ve cemaatin kalabalık olması nedeniyle, yapı içerisine 4 Müezzin Mahfili daha eklenmiştir.
Ana yapı ile uyum içinde olan Müezzin Mahfilleri, 16. yüzyıl Osmanlı mermer sanat işçiliğinin en güzel örneklerini yansıtmaktadır.
Omphalion
Doğu Roma Dönemi’nde, İmparatorların törenle taç giydikleri yer olan Omphalion, büyük mermer dairenin etrafında değişik renk ve boyutlardaki daireler ile bunların birleştiği kısımlarda opus sectile tarzında bezemenin yapıldığı özel bir bölümdür.
1. Mahmud Kütüphanesi
Yapıdaki en önemli Osmanlı eklentilerinden birisi Sultan I. Mahmud tarafından 1739 yılında yaptırılan yapının güney kısmında iki payanda arasına yaptırılmış olan kütüphanedir. Bu bölüm, okuma salonu ile Kitapların saklandığı yer ve onları birleştiren koridor ve taşlıktan oluşmakta ve ana mekandan, 6 sütunun taşıdığı altın yaldızlı tunç şebeke ile ayrılmaktadır. Tunç şebeke, çiçek ve kıvrık dallarla süslüdür. Kütüphanenin iki kanatlı kapısı üzerinde “Ya Fettah” yazılı, iki kapı kulpu bulunmaktadır.
Maksureler
Ayasofya, Osmanlı Döneminde sadece dini bir yapı olarak değil, aynı zamanda bir eğitim merkezi olarak da kullanılmıştır. Namaz saatleri dışında, dönemin önemli din ve bilim adamları tarafından, burada halka dini ve ilmi konularda bilgiler verilmiştir. Bunun için, bina içerisinde maksure olarak adlandırılan ahşap bölümler yaptırılmıştır. Ayasofya’da toplam 11 maksure bulunmaktadır.
Mermer Küpler
Yapının içerisinde yan neflerde yer alan iki adet yekpare mermerden yapılmış küpler, Milattan Önce 330-30 yıllarına ait olup, Bergama antik şehrinden getirilmiştir. Sultan III. Murad döneminde Ayasofya’ya getirilen ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen bu küplerden, cami döneminde, kandillerde ve bayram namazlarında şerbet dağıtılmaktaydı. Diğer günlerde içerisinde su bulunan küplerin alt kısımlarında bu sebeple musluklar yer almaktadır.
Dilek Sütunu
Yapının kuzeybatı yönünde terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılan bronz levhalar ile kaplı, ortası oyulmuş bir sütun yer almaktadır. Bazı kaynaklarda, bu sütunun, zaman içerisinde halk arasında kutsallık kazandığı belirtilmektedir. Doğu Roma döneminde insanların iyileşmesine yardımcı olduğu konusunda rivayetler oluşmuş; efsaneye göre, yapının içerisinde şiddetli bir baş ağrısıyla dolaşan İmparator Iustinianos, başını bu sütuna yaslamış ve bir müddet sonra baş ağrısının geçtiğini fark etmiştir. Bu olayın halk arasında duyulması üzerine, sütunun şifa özelliğinin olduğu söylencesi yayılmıştır. Bu nedenle insanlar, parmaklarını sütundaki bu oyuğa sokup, ıslanan parmaklarını, hastalığı hissettikleri yerin üzerine sürdüklerinde iyileşeceklerine inanmışlardır. Başka bir efsanede ise bu ıslaklığın Meryem’in gözyaşları olduğu söylenmektedir.
Komutan Henricus Dandolo’nun Mezar Taşı
Deisis mozaiğinin karşısında yerde, IV. Haçlı seferini yöneten ve 1205 yılında 70 yaşında İstanbul’da vefat eden, Venedik Doju Komutan Henricus Dandolo’nın mezar taşı bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda mezar ile ilgili hiçbir buluntuya rastlanmamıştır.
Viking Yazısı
Güney galerinin orta kısmında, mermer korkulukların üzerinde Vikinglerden kalma bir yazı bulunmaktadır. 9. yüzyıla ait olduğu tespit edilen bu yazıda , “Halvdan buradaydı” ibaresi yazılıdır. Yazının Doğu Roma Dönemi’nde orduda paralı asker olarak çalışan bir Viking askeri tarafından yazıldığı düşünülmektedir.
İmparator Kapısı
İç narteks bölümünden ana mekana geçişi sağlayan ve 6. yüzyıla tarihlenen kapı, Ayasofya’nın en büyük kapısıdır. 7 metre boyundaki İmparator kapısı, bronz çerçeveli olup, meşe ağacından yapılmıştır. Kanatlarının üzeri tunç levhalarla kaplı olan kapı, yalnız İmparator ve mahiyeti tarafından kullanılırdı. Doğu Roma kaynaklarında, kapının, Nuh’un Gemisi’nin tahtalarından yapılmış olabileceğinin yanı sıra, Yahudilerin kutsal levhalarının saklandığı sandığın tahtası da olabileceği bilgisi geçmektedir.
Güzel Kapı
İç narteksin güneyinde çıkışta yer alan, Milattan Önce 2. yüzyıla tarihlenen bronz kapı, Ayasofya’da devşirme malzeme olarak kullanılan, en eski mimari elemandır. Kabartma şeklinde bitkisel ve geometrik desenler ile süslü olan kapı, İmparator Theophilos (829- 842) tarafından 838 tarihinde, Tarsus’taki Antik Döneme ait bir pagan tapınağından sökülüp, getirilerek, buraya konulmuştur.
Mermer Kapı
Patrikhane görevlilerinin dinsel toplantılarını yaptıkları mekan olan güney galeri, mermer bir kapı ile batı galeriden ayrılmıştır. Kapı, batı galeriden bakıldığında iki ayrı kapı görüntüsü vermekte olup, yüzeyinde panolar içerisinde, bitki, meyve ve balık motifleri bulunmaktadır. Mermer kapının bir tarafının cenneti, diğer tarafının da cehennemi temsil ettiği söylenir.
Sıbyan Mektebi
Ayasofya’nın güneybatı avlusu içerisinde yer alan Sıbyan Mektebi, Sultan I. Mahmud tarafından 1740 yılında yaptırılmıştır. Yapılışından müze dönemine kadar mektep olarak kullanılan yapı, daha sonra müze lojmanı olarak kullanılmıştır.
Şadırvan
Sultan I. Mahmud tarafından 1740 yılında yaptırılan Ayasofya Şadırvanı, Osmanlı Mimarisi’nin bir şaheseri olup, İstanbul’daki en büyük ve en güzel şadırvanlardan biridir. Mukarnas başlıklı sekiz mermer sütunun ve sekiz kemerin üzerine yerleştirilmiş kubbe ve saçak ile örtülüdür. Kubbenin üzerinde üst kısmı tunçtan lale şeklinde istifli oyularak yazılmış “Allah” ve alt kısmında aynalı olarak “Muhammed” yazısı ile mermer revakın üst ve iç kısmında “Kaside” bulunmaktadır.
Muvakkithane
Osmanlı Dönemi’nde halkın namaz vakitlerini öğrenmesi için yapılmış olan 38 adet muvakkithaneden günümüze kadar gelmiş olan 29 âdetinden bir tanesi de Ayasofya’da bulunmaktadır. Sultan Abdülmecid zamanında, Ayasofya’nın onarımını yapan Fossatti Kardeşler tarafından, 1853 yılında yapılan yapı, kendi türündeki muvakkithaneler içerisinde en güzel ve en görkemlilerinden biridir. Yapı günümüzde Müze Ofisi olarak kullanılmaktadır.
Sebiller
Sebil, genellikle camilere bitişik yapılan, özel bir mimarisi olan ve karşılık beklenmeden hayır için içme suyu dağıtılan yapı olup, Ayasofya’da da bu amaçla yapılmış iki sebil bulunmaktadır.
Minareler
Ayasofya camiye çevrildikten hemen sonra, Fatih Sultan Mehmed tarafından, yarım kubbelerden birinin üzerine ahşap bir minare yaptırılmıştır. Bu minare günümüze gelmemiştir. Güneydoğuda bulunan tuğla minare üslup bakımından incelendiğinde Fatih Sultan Mehmed veya II. Bayezıd Dönemine tarihlendirilebilir. Bab-ı Hümayun tarafındaki minarenin, Edirne’deki Selimiye Camisi minarelerine benzerliğinden dolayı II. Selim Dönemi’nde Mimar Sinan tarafından yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Güneybatı ve kuzeybatı yönündeki eş minareler ise, Sultan III. Murad zamanında yine Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Yüksekliği 60 m. olan minareler, kalın gövdeli masif çizgileriyle Ayasofya’nın ana yapısını tamamlamaktadırlar. 15, 16. ve 19. yüzyıllarda yapılan onarımlarda minarelere dönemin değişik süslemeleri eklenmiştir.
Mozaik ve Hat Süslemeleri
Ayasofya’nın mermer kaplı duvarları dışındaki tüm yüzeyler birbirinden güzel mozaiklerle süslenmiştir. Mozaiklerin yapımında altın, gümüş, cam, pişmiş toprak ve renkli taşlardan oluşan malzemeler kullanılmıştır. Yapıdaki bitkisel ve geometrik mozaikler 6. yüzyıla, tasvirli mozaikler ise Tasvir Kırıcılık Dönemi (730- 842) sonrasına tarihlenir.
Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra Cami olarak hizmet veren Ayasofya içerisinde birbirinden önemli hat levhaları bulunmaktadır.
Büyük Hat Levhaları
Ana mekanın duvarlarında asılı olan büyük yuvarlak hat levhaları, Sultan Abdülmecid döneminde 1847-1849 yılları arasında yapılan onarımlar sırasında dönemin en ünlü hattatlarından Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. 7,5 m. çapındaki yuvarlak hat levhaları, kenevirden yapılmış yeşil zemin üzerine, altın yaldız ile yazılmıştır. Allah (c.c), Hz. Muhammed (s.a.v), Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin isimlerinin yazılı olduğu levhalar, 8 adettir. Levhaların ahşap askıları hafif ve dayanıklı olması nedeniyle ıhlamur ağacından yapılmıştır. Bu hat levhalarının İslam Dünyası’nın en büyük hat levhalarından olduğu bilinmektedir.
Mihrap Kısmında Bulunan Hat Levhaları
Ayasofya’da, mihrabın sağ duvarında Osmanlı Sultanlarına ait hat levhaları bulunmaktadır. Bunlardan üstten alta doğru
- hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839)
- hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839)
- hat levhası, Sultan III. Ahmed (1703-1730)
- hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703)
- hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703)
tarafından yazılmıştır. Mihrabın sol duvarında ise, dönemin ünlü hattatları tarafından yazılmış levhalar bulunmaktadır. Bunlardan Soldaki hat levhası, Hattat Mehmed Esad Yesari Sağdaki hat levhası, Şeyhülislam Hattat Veliyyüddin Efendi tarafından yazılmıştır.
1. Leon Mozaiği
İmparator Kapısı üzerinde yer alan Pantaktrator İsa tasvirli mozaikte ortada; İsa, arkalıklı bir taht üzerinde oturmakta, sağ eliyle takdis eder durumda, sol eliyle sayfaları açık bir İncil tutmaktadır. İncilin üzerinde Grekçe ” Barış Sizinle Olsun. Ben Dünyanın Nuruyum” ibaresi yazılıdır. Sağ tarafta madalyon içerisinde Başmelek Cebrail (Gabriel), sol tarafta ise madalyon içerisinde Hz. Meryem tasvir edilmiştir. İsa’nın ayakları dibinde ona secde eder durumda Doğu Roma İmparatorlarından VI.
Sunu Mozaiği
İç narteksin güney yönündeki Vestibül Kapısı üzerinde Ayasofya’nın en önemli figürlü mozaiklerinden biri olan sunu mozaiği bulunmaktadır. Bu mozaik Fossati tarafından Ayasofya’da yapılan onarımlar bitmek üzereyken 1849 yılında ortaya çıkartılmıştır. Simetrik bir düzene sahip olan bu mozaik panonun zemini yine altın varaklı mozaiklerden meydana gelmiş, ortada arkalıksız bir taht üzerinde Hz. Meryem ve başının iki yanındaki madalyonlarda METER ve THEOU yani “Tanrı Anası” olduğunu ifade eden kelimelerin kısaltılmış monogramları bulunmaktadır
Apsis Mozaiği
Apsis’in çeyrek kubbesinin orta kısmında, Tanrı Anası Hz. Meryem, (Theotokos), üzeri değerli taşlarla süslü ve minderli bir taht üzerinde oturmakta olup kucağında Çocuk Hz. İsa’yı tutmaktadır. Bu mozaik Ayasofya’da Tasvir Kırıcılık döneminden sonra yapılmış, ilk figüratif tasvirli örneği teşkil etmesi açısından önemlidir.
Apsisdeki İki Melek
Apsis kemerinin sağında Cebrail (Gabriel), solunda ise Mikail (Mikhael) mozaiği bulunmaktadır. Günümüzde Mikail (Mikhael) tasvirinin sadece kanat ucu ve ayağının bir kısmı görülebilmektedir.
Kubbedeki Melek Tasvirleri
Pandantifler üzerinde birbirlerine tam eş olmayan dört melek figürü işlenmiştir. Bu melekler cennette Tanrı’nın tahtını koruduğuna inanılan, bir baş ve altı kanattan oluşan, Seraphim betimleridir. Doğuda yer alan melekler mozaikten yapılmış, batıdaki iki melek ise Doğu Roma Döneminde bozulmuş ve fresko olarak yenilenmiştir.
Pandantiflerde yer alan melek figürlerinin yüzleri Osmanlı Dönemi’nde yıldız biçimli madenî bir kapak ile kapatılmıştır. 2009 yılında kubbede yapılan mozaik onarımları sırasında, kuzeydoğudaki melek tasvirinin yüzünü örten kapak açılarak, meleğin yüzü ortaya çıkartılmıştır.
Tympanondaki Patrik Mozaikleri
Yapının kuzey yönündeki tymphanon duvarlarında yarım kemerli nişler içerisinde mozaikten yapılmış Patrik figürlerinden günümüze yalnızca üçü iyi durumda gelebilmiştir. Birinci nişte, İstanbul Patriği Genç İgnatios, dördüncü nişte İstanbul Patriği Aziz İoannes Khrysostomos ve altıncı nişte Antakya Patriği Aziz İgnatios Theophoros yer almaktadır. Yedinci nişte görülen mozaik parçalarının ise, Athanasios’a ait olduğu düşünülmektedir.
Deisis Kompozisyonu
Güney galerinin batı duvarında Doğu Roma Resim Sanatı’nda Rönesansın başlangıcı olarak kabul edilen Deisis sahnesinin yer aldığı mozaik pano bulunmaktadır. Tasvirde, sağda İoannes Prodromos (Vaftizci Yahya) ile solda Hz. Meryem, ortada ise Pantakrator İsa bulunmaktadır. Mozaikte kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın Hz. İsa’ya yakarmaları tasvir edilmiştir.
Komnenos’lar Mozaiği
Mozaik panoda İmparator II. İoannes Komnenos ile eşi Macar asıllı Eirene ve oğulları II. Aleksios yer almaktadır. Kompozisyonun ortasında kucağında Çocuk Hz. İsa ile ayakta duran Hz. Meryem tasvir edilmiştir. İmparatorun baş kısmını çevreleyen yazıda “Romalıların Hükümdarı Porphyrogennetos Komnenos” (porfir salonda doğan) ibaresi yazılı olup, bu ifade İmparator’un, babasının saltanatı sırasında dünyaya geldiğini belirten bir soyluluk işaretidir. İmparatoriçe’nin başının etrafında ise “Dindar Augusta Eirene” yazılıdır.
Zoe Mozaiği
Mozaik panoda, İmparator IX. Konstantinos Monomakhos ve İmparatoriçe Zoe betimi yer almaktadır. İmparatorun başının üzerinde, “Romalıların İnançlı Hükümdarı, Tanrının İsa’sının Kulu Konstantinos Monomakhos” yazılıdır. İmparatoriçe’nin başının üzerinde ise “Çok Dindar Agusta Zoe” yazılıdır. Bu mozaik pano imparator ailesinin Ayasofya onarımları için yaptıkları bağışı sembolize etmektedir.
İmparator Mozaiği
Kuzey galerinin güneybatı kısmında İmparator Aleksandros mozaiği bulunmaktadır. Mozaik pano yapıdaki diğer mozaikler gibi göz önünde olmayıp kuytu bir köşeye yapılmıştır. Doğu Roma Tarihi’nde silik bir kişiliğe sahip olduğu belirtilen Aleksandros, İmparator kapısı üzerinde secde eder durumda tasvir edilen VI. Leon’un saltanatına ortak ettiği kardeşidir. Bulunduğu yer açısından Ayasofya mozaikleri arasında günümüze en sağlam gelen mozaiklerden biridir.
Papaz Odalarındaki Mozaikler
Papaz odası olarak adlandırılan bu bölümde galeriye açılan kapının alınlığında Deisis kompozisyonunda, Hz. İsa ve Hz. Meryem mozaikleri günümüze tam olarak gelmiş, Vaftizci Yahya (Ioannes) tasviri ise bozulmuş durumdadır. Ayrıca, bu kısımda yer alan 6 yüzyıla tarihlenen geniş dal kıvrımlarından oluşan bezeme motifleri ile diğer figürlü mozaikler arasında yer alan havarilerden; Petrus, Andreas, Lukas, Simon Zeoletes, Peygamber Hezekiel, İmparator I. Konstantinos’un annesi Helena’nın tasvirlerinin olduğu düşünülen mozaikler günümüze tam olarak ulaşmamıştır.
Sultan Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası
Dış narteks ana giriş kapısının sağındaki duvarda Sultan Abdülmecid’in Tuğrası sergilenmektedir. Tuğra, 1847-1849 yıllarında Fossati Kardeşlerin Ayasofya’da yaptığı onarımlar sırasında, Ayasofya’nın dökülmüş olan altın yaldızlı orijinal mozaik tanelerinden, İtalyan Usta N. Lanzoni’ye yaptırılmıştır. Fossati tarafından Sultan Abdülmecid’e hediye edilen tuğra; yuvarlak formlu, altın yaldızlı mozaik tanelerinden (tessera) meydana gelen zemin üzerine, yeşil renkli mozaiklerle işlenmiştir. Mozaik tuğranın dış bordürü lacivert renkli tek sıra mozaik taneleri ile süslüdür. Mozaik tuğra, tasarım açısından Osmanlı Dönemi’ni, kullanılan malzeme açısından ise Doğu Roma Dönemi’ni yansıtması bakımından oldukça önemlidir.
Ayasofya Müzesi Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücreti 2022
Ayasofya Müzesi 24 Temmuz 2020 tarihinde Cuma namazı ile birlikte ibadete açılmış olup , herhangi bir giriş ücreti bulunmamaktadır.
Ayasofya Müzesi Resimleri
Ayasofya Müzesi Nerede? ve Nasıl Gidilir?
Adres: Sultan Ahmet Mahallesi, Ayasofya Meydanı – Fatih / İstanbul
Ulaşım: Ayasofya Müzesi’ne Kabataş Beyazıt – Eminönü ve Zeytinburnu istikametleri arası ve bu hatlara bağlı tüm tramvay hatlarıyla ulaşabilirsiniz. Kadıköy, Üsküdar gibi ilçelerimizden deniz yoluyla Eminönü’ne de gidilebilmektedir. Eminönü ulaştıktan sonra dilerseniz yürüyerek ya da tramvaya binerek buraya ulaşabilirsiniz. Tramvay ile gelecek olanlar ise Sultanahmet ya da Gülhane Parkın durağında inerek buraya ulaşabilirler. Konum bilgisi için tıklayın.
Hazır Fatih’e kadar gelmişken, Fatih gezilecek yerler için oluşturduğumuz gezi listemize göz atmak isterseniz sizi şöyle alalım. :)